.
  UmudunForumu
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

umudunradyosu

UmudunForumu - ÖSS birincisi Çağrı Sert ile üniversite giriş sınavı ve “başarı” üzerine söyleşi

Burdasın:
UmudunForumu => umudun cafesi => ÖSS birincisi Çağrı Sert ile üniversite giriş sınavı ve “başarı” üzerine söyleşi

<-Geri

 1 

Devam->


_u_m_u_T_
(şimdiye kadar 11 posta)
27.09.2007 08:34 (UTC)[alıntı yap]
Çağrı Sert, ÖSS’de birinci oldu. Birincilikle kazanılan başarıyla, onun başarmak istediği şey arasında çok fark var. Eşitsizliklerin ve kendi avantajlarının farkında. Ama o eşitsizliklerin başarısından memnun değil, şikayetçi


Zorlu bir maratonu birincilikle tamamladın. Şimdi geriye dönüp baktığında neler görüyorsun, birinci olmaktan dolayı neler hissediyorsun? Birinci olmak bende kısa süreli bir mutluluk hissi yarattı. İlk 20’ye girmeyi bekliyordum ancak televizyondan birinci olduğumu duymak ayrı bir sevinç yarattı. Fakat 1-2 gün geçtiğinde bize anlatıldığı gibi bir mutluluğun olmadığını gördüm. Gerek ÖSS’ye hazırlık dönemi olsun gerek basın ve dershane reklamı konusunda olsun bir burukluk ve kullanılmışlık hissi uyanıyor bende. Mutluluktan çok fazla söz edemiyorum.

Bu kullanılmışlık hissinin nedenini anlatabilir misin?
ÖSS’nin hayatımdan 1,5 yılı çaldığını düşünüyorum. ÖSS’yi bir bilgisayar oyunu gibi düşüyorum ve böyle bir sınav için 1,5 yılımı harcadılar. ÖSS’ye çalışırken de bunun bilincindeydim ancak bir şekilde bunu aşamadım. “Çalışmıyorum artık ÖSS’ye, bırakıyorum” dediğim çok dönemler oldu. Çünkü ben isterdim ki 1,5 yılımı kendi kendime oturup kitap okuyarak, matematiğe, fiziğe bilimsel olarak çalışarak geçireyim.

ÖSS’ye hazırlandığın 1,5 yıl boyunca matematik, fizik vs. çalışmadığını söylemen bir çelişki değil mi? ÖSS'ye yönelik çalışmayı ben ders çalışmak olarak nitelemiyorum. ÖSS’nin belli soru tipi vardır, pratik gerektirir. Düşünmeye sevk etmez. Günde 300- 400 soru çözersin, ezberlersin bazı şeyleri. Beynini kullanmadan, omurilikle cevap verirsin refleks olarak. Benim çalışmaktan kastım matematiği, fiziği teorik açıdan incelemekti. Bunu gerçekleştiremedim.

ÖSS’de başarısız olan biri ÖSS’yi eleştirince sanki ‘uzanamadığı ciğere mundar demiş’ oluyor. Sen birinci olarak bunları söylüyorsun. ÖSS’yi değiştirme imkanın olsaydı nelerini değiştirirdin? Hiç mi doğru bir yönü yok ÖSS’nin?
ÖSS’yi arkasındaki eğitim sürecinden soyutlayamayız. Şu an ÖSS’yi kaldırma tartışmaları dönüyor ancak bunlar anlamsız. Bir tabak bozuk süte bir tane bayat ekmek parçası atsak mı atmasak mı, onu tartışıyoruz. ÖSS’yi eleştirdiğim gibi, gerideki 11 yıllık eğitimin de aynı olumsuz süreçlerle geçtiğini düşünüyorum.

Galatasaray Lisesi’nde okudun, maddi durumun kötü değil. Peki maddi durumun kötü olsaydı ve düz lisede okusaydın, şu ana kadar yaptıklarının hangilerini yapabilirdin, hangilerini yapamazdın? Galatasaray Lisesi’ne de sınavla giriliyor. Burada okuyanların ekonomik düzeyi Türkiye’nin genelinde liselere baktığınızda ortalamanın üzerinde diyebiliriz. Burada okuyanların ailelerinin geliri aylık ortalama 1 milyarın üzerinde. Eğer ben 7., 8. sınıfta şu an gittiğim dersanenin olanaklarına sahip olmasaydım; birkaç sene özel okula gittim, o olanaklara sahip olmasaydım OKS’deki başarım açısından, eğitimim açısından, kültürel açıdan şu andaki seviyemde olamayacağım çok açık. Galatasaray Lisesi’ne giremeyebilirdim. Ben Artvinliyim. Oradan Galatasaray Lisesi’ne öğrenciler gelemiyor. Çünkü orada dersane çok yok. Olanlarda da öğretmenler çok nitelikli değil. Birçok akrabam var orda ve hepsi okul sürecinde de yazın da çalışıyorlar. Kendimi o ekonomik düzeyde düşündüğümde şu anda bulunduğum durumla arasında uçurumlar olacağını görüyorum.

Senin koşullarına sahip olan herkeste bu durum başarıya doğrudan yansıyor mu?
Tabii ki doğrudan yansımıyor. O sosyoekonomik durumla başarı arasında bir doğru orantı olduğu söylenemez.

Başarında neler etkili oldu? Aslında Hürriyet’e de söylemiştim ama “başarı benim karakterim” demişim gibi yanlış yazmışlardı, o cümleleri sarf etmedim. Benim yapımda bir şeye sarılmak var, sarıldım mı bırakamıyorum. Kendimi sadece ona yönlendiriyorum. ÖSS’de bu oldu. Zaman zaman ÖSS’yi sorguluyordum. “Yapma, bu kötü bir şey” diyordum ama bir şekilde sarıldım. Artık gözüm öteki şeyleri görmez oldu ve çok emek sarf ettim. Öğretmenlerimin emeği olsun, çözdüğüm teste kadar buradaki başarı emeğin başarısı oldu.

Senin gibi başarılı olanlar, maddi imkanları yüksek olanlar hakikaten “mutlu bir azınlık” mı? Bir genelleme yapılamaz. Başarı ve ekonomik statü bakımından düşününce ekonomik açıdan benim gibi olanlarda tam bir mutluluk göremiyorum. Çok çeşitli fırsatları var. Tatilde yurtdışına gidebiliyorlar, istedikleri her şey oluyor. 18 yaşına geldiklerinde arabaları alınıyor. Fakat mutluluğun kendisinin sorgulanması gerek. İnsan mutluluğunun ekonomik üstünlükle hiçbir alakası yok. Mutlu azınlık diye nitelendirilen insanların popüler kültürle yoğrulmuş, boş şeylerle vaktini geçiren, Amerika’nın dayattığı eğlence ideolojisi vardır ya onun içinde birçok potansiyelini kaybetmiş kişiler olduğunu düşünüyorum.

Birkaç sene önce kolejlerde intihar vakaları olmuştu ve intihar edenler aslında hem başarılıydılar hem maddi durumları iyiydi. Başarılı öğrencileri bu sistem içinde intihar gibi davranışlara iten şey ne? Sistemin buyurduğu her şeyi yaptınız, tüm “başarı” basamaklarını tırmandınız, peki sorun ne?
Söylediğiniz şey biraz önce anlattığım “mutlu azınlığın” gerçekten mutlu bir azınlık olmadığını kanıtlıyor aslında. Bu gibi vakalara bakıp düşündüğümde demek ki insanlar tatmin edilmiyor, onu görüyorum. Demek ki mutlu azınlık diye nitelendirilen insanların başarıya doyduğu, kendilerini tatmin ettiği gerçek değil. İnsan kendi ilgisi, düşüncesi doğrultusunda tatmin olmak istiyor. Örneğin şu an ÖSS’de çoğu kişi kendi düşünceleri ile seçim yapamıyor, bu bir dayatma oluyor.

Kim dayatıyor? Dayatmanın nedenleri ekonomik sisteme uzanıyor. Aile, okul, dersane falan var ama aileye de dayatma var sonuçta. Birçok kişiye sorduğunda ailesinin düşündüğü bölümleri düşünür.

İlerde para için günde 8 saatimi satmak istemiyorum. Belki şu an çok pembe bakıyorum ama ben bile düşündüğümde bir meslek edinmeliyim, diyorum. Bilime ilgi duysam bile iktisat okumalıyım, bir meslek edinmeliyim, diye düşünüyorum. Bunu düşündüğüme de çok üzülüyorum ve birçok arkadaşım bu şekilde düşünüyor. İnsanın çalışacağı, hayatını vereceği meslek seçimine baktığınızda bu noktada hiçbir bilinçlilik yok.

Peki kendi hayatında ne kadar söz sahibi olduğunu ya da ne kadar yönlendirildiğini düşünüyorsun? Benimki biraz istisna. Çünkü benim ailem son seneye kadar hangi dalda olduğumu bile bilmiyordu. Genel olarak düşünecek olursak kendi hayatını yönlendirme gençler içinde pek geçerli değil. Mutlu azınlık içerisinde çok büyük bir kısım aileden gelen süreçlerle bir karara varır, kendi düşüncesi olmayan bir karara.

Genelde ÖSS’ye hazırlanırken öğrenciler başarıya endekslenir. Ancak başarılacak şeyin ne olduğu ya da neden bir başarı sayılacağı pek bilinmez. Senin başarı tarifin nedir? İçeriği bilinmeden bölüm seçiliyor. Bir dönem İşletme moda olmuştu, sonra Endüstri Mühendisliği… İnsanlar modaya kapılarak seçimlerde bulunuyor. Ne tarafta istihdam çoksa, ne tarafta adam aranıyorsa piyasada, piyasanın gereksinmelerine göre hareket ediliyor. Dolayısıyla bir işin başarı olarak nitelendirilmesi de o yöne kayıyor. Babamdan örnek vereyim. Babam için başarı para kazanmaktır. Ben sorarım kendisine; ilerde bilime atılsam, hayatımı bilimle geçirsem, 30-40 yıl bir yerde çalışsam kendi kendime falan diyorum. “60-70 yaşında bir buluşta bulunsan bu bir başarı değildir” diyor. “Çünkü maaşsız çalışmışsındır” gibi şeyler söylüyor. İnsanların kafasındaki başarı tanımı çok farklı. Matematiğe, fiziğe, felsefeye ilgim var. Maddi desteği bir şekilde sağlayıp bu alanlarda yıllarca araştırma yaparak, öğrenerek, anlayarak, eserler vererek, yazarak, değiştirerek böyle bir hayat yaşamak benim için başarının kendisidir.

Peki Hürriyet’te çıkan şu “vukuatlı birinci” lafına gelelim. Hakikaten haytalık yapma şansın var mıydı bu iki senelik maraton boyunca? Nevizade’de öğrencilerin takıldığı bir cafe-bar’a gidip gitmediğimi sorduklarında, 3-4 sene önce gittiğimi söylemiştim ama değiştirildi gazetede. Benim son iki yılım çok yoğun geçti. Haftalık çalışma süresi normalde en fazla 7 günde 6 gündür. Fakat son 2 senede ben kendime baktığımda ‘haytalık yaptığım’ yani iki arkadaşı alıp bira içmeye ya da spor yapmaya gittiğim zamanları ortalamaya vurduğum zaman 1,5 ayda bire denk geliyor bu. Sürekli çalışıyordum. Pazar günü kavramım kalkmıştı. Günün Cumartesi, Pazar olduğunu belirleyen sadece dershanenin olmasıydı.

Uyku, yemek, çalışma mı hep? Bir dönem öyle olmuştu. Günde 6-7 saat uyurdum, 6 saat ders çalışırdım, 7 saatim okulda geçiyordu. Geriye 3-4 saat kalıyordu. Son 2 senede Hürriyet’te yazdığı gibi “vukuatlı” davranışlarda bulunduğum gerçek değil.

Özellikle başarılı öğrencilerde üniversiteye girdiğinde bir beklediğini bulamama hissi oluşuyor. Sende de böyle olursa tepkin ne olacak? Açıkçası beklediğimi bulamayacağım önyargısına sahibim. Benim için üniversite salt mesleki eğitim vermeyen, salt teknolojik ürünler üreterek birtakım sermayeleri arttırma anlayışını vermeyen, teknolojinin doğduğu bilime daha önem veren, daha teorik yaklaşımlarda bulunan aynı zamanda işi felsefe ile de çeşitlendiren, bir alana yöneldiğinde değişik disiplinlerle bir temel oluşturan bir yapıdır. Fakat konuştuğum üniversiteli arkadaşlardan öğrendiklerime göre böyle bir gerçeklik yok Türkiye’de. Yurtdışında da yok aslında. Ben ileriye baktığımda sadece üniversite müfredatı içerisinde kalmayacağımı biliyorum. Alacağım kitabımı, mastır yapanların, doktora yapanların daha derinleşmiş konularına kendim çalışacağım.

Yurtdışına gitmeyi düşünüyorsun. Seni yurtdışına çeken, Türkiye’den iten şey nedir? Kiminle konuşsam aradığım bilimsel eğitimi Türkiye’de bulamayacağım söylendi. Fransa’yı, Amerika’yı… tavsiye ettiler. Birinci sebep buydu. İkinci sebep ise benim kişisel olarak bir ülkeye gidip tanımadığım insanlar arasında bir yalnızlık duygusunu tadabilme, kendi kendime bağımsız çalışabilme isteği. Yani benim hayalimde bir odaya kapanıp çalışabilmek var yabancı bir ülkede. Dilini biliyorsun ama kültürüne bir şekilde yabancı olduğun, yabancı bir çevrede çalışmak benim için büyük bir hayalim. Oraya gitme fikrimde içimdeki tek sorun ise bir dönem Türkçe’yi bırakacak, Türkçe’nin sıcaklığını Fransa’ya gittiğimde duyamayacak olmam.

Sınav sonuçlarına göre, metropollerde başarı düşmüş, Diyarbakır’da birinci çıkmış, sıfır çeken okul birincilerinin sayısı artmış. Sence neden olmuştur bu değişim? Öncelikle ÖSS ve OKS birincilerine baktığımızda geçmişe oranla her geçen sene özel okullarda okuyanlar başarılı kesimin %50’sini oluşturuyor. Öte yandan Diyarbakır’dan ÖSS birincisi çıktı. Muş’tan, Batman’dan, OKS birincileri çıktı. Güneydoğu’da bu şekilde başarıların olması mutluluk verici benim açımdan. ÖSS ve OKS’de ‘başarı’ dersane eğitiminden geçiyor. Türkiye’de çeşitli büyük dersaneler doğuya, güneydoğuya, Türkiye’nin her tarafına yayılmakta. Bu başarı bu durumla ilgili büyük ölçüde. Ekonomik düzeylerini bilmiyorum ama bir seviyenin üzerindedirler diye düşünüyorum.

Herkese eşit, parasız eğim; ÖSS kaldırılsın sloganlarının sence sahici bir anlamı var mı? Sence ne yapmak lazım? Ben Artvin’e falan da gittim. İnsanlara bakıyorum çok zekiler, çok büyük potansiyele sahipler. Benle eşit koşullara sahip olduklarında daha iyi şeyler yapabileceklerini düşünüyorum. Ancak çeşitli kültürel, sosyal sebeplerle bu potansiyel sönüyor. Bu doğuda daha belirgin. Herkes benimle eşit derecede eğitime sahip olsa, parasız eğitim olsa, aklımın ermeyeceği büyüklükte şeyler başarılabilir. Çok güzel olur. İnsanlar kısıtlı imkanlarla neler yapıyorlar doğuda. Baba ilkokulu bitirmiş, anne okuma-yazma bilmiyor. Çocuğuyla çok ilgilenemiyor, o bilinç yerleşmemiş. Ancak buna rağmen çeşitli başarılar ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla bu sloganlar gerçekleşmiş olsa ben gerçekten çok güzel bir gelecek görüyorum.

Öğrencilik yap siyaset yapma deniyor hep. Sen çok iyi ‘öğrencilik’ yaptın. Peki siyasetle ilgilendin mi? Gençlik ve siyaset hakkındaki düşüncelerinden bahseder misin?
Siyasetle ben üst seviyeden ilgilendim. Bir kere siyasetin kendisiyle bir felsefe olarak ilgileniyorum. Bunu toplumdan soyutlayamazsın. İnsanın kendisiyle ilgilendiğinizde siyasetle ilgilenmiş oluyorsunuz. Bu açıdan siyasetle ilgilendim fakat istediğim düzeyde yapamadım ÖSS yüzünden. Gerek eylem olarak gerek düşünsel aktivite olarak. Bu açıdan benim ve benim gibi olanların ayrı bir konumu oluyor. Fakat çoğunluğa baktığımızda siyasetle insanların ilgilenmeleri gerekirken, bilinçli düzeyde bir sorumluluk hissetmeleri gerekirken bu konuda ilgili olmadıkları, sadece seçim zamanlarında dahi bilgilenmeden, hangi partiden kimin milletvekili adayı olduğuna bakmadan oy veren insanların olduğunu görüyoruz. Çoğunlukla bu bilinci sorumluluk olarak algılamıyor gençler. Seçim süreci geldiğinde bir çeşit moda olarak algıladıklarından ilgileniyorlar. Bir hobi gibi oluyor. Bu durumun 1980 sonrası gençlere yönelik bilinçli olarak yapılan apolitizasyon sürecinin sonucu olduğunu düşünüyorum. Yine 1980 sonrası ekonomik ve kültürel sistemin değişmesi, globalleşme ve kültürel emperyalizmin peşinden gitmenin sonucu olduğunu düşünüyorum.

Orta yaştaki insanlara baktığımızda da… Oy verecekler ama şunu düşünmüyorlar. Sen bu ülkenin vatandaşısın, bu ülkeyi sen yöneteceksin. Bu bilinç düzeyine bile sahip değiliz. Demokratik bir sistemi tam anlamıyla benimseyememiş olmamızla da ilgisi var aslında.

16 Temmuz 2007

sendika.org



Bütün konular: 14
Bütün postalar: 13
Bütün kullanıcılar: 10
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı! Copyright _u_m_u_T_ © 2007  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol